Bir cadı geldi geçti...
Geçen salı, 23 aralık günü yani Witchie ve Zerrinciği bize geldiler:))
O his yine geldi yahu:( Ben en iyisi Ziza ve Witchi'nin yazdıklarına yazdığım yorumları yapıştırayım buraya da ısınma gibi bişi olsun.
Ziza'nın yazısına yazdığım yorum:
Witchie'nin yazısına yazdığım yorum:
-
Bu ikinci oldu: Çok sevdiğimiz arkadaşlarımız geldi uzaklardan. Benzer şeyler oldu ardından da; uzunca bir süre düzelmeyen koca gülümsemeli bir surat, yine uzunca bir süre yetecek kadar mutluluk... (ben hep yaparım, siz de yapın; böyle mutlulukları ufak ufak koparıp katın sonraki günlerinize).
Witchie ve Zerrinciği ile geçirdiğimiz gün sıcak, samimi, içten, mutluluk depolatan bir gündü; müteşekkiriz efenim. Yine gelin, sık sık gelin:))
Saat 6ya geliyordu ama kapı çalmamıştı hala. Telefon da kapalıydı. Sonra birden jetonum düştü: Olum 2:30 da bindi ki otobüse; 8 gibi anca gelir. Yatmaya karar verdim. Bir-iki saatte olsa işe yarardı uyku.
Uyandım kendiliğimden. Ne saat çalmıştı ne de Ziza dürtmüştü. Saat 9:38. "10da sunumu var bu kızın. Anaaamm, geç kaldık!!!" nidasıyla fırladım yataktan ki Ziza horul horul. Dürttüm, bilgi aldım, giyindim ve çıktık evden. 10:15 gibi anca varabildik okula.
Seminer salonuna girene kadar ufaktan kızgındım; ama içimden:) Ben içimden kızarım hep önce. Dinlerim ne olmuş ne bitmiş. Sonra anlayınca durumu geçer kızgınlığım ya da dışarı çıkar gerekliyse. Yine içimden kızgındım girdiğimde seminer salonuna. Ama bu sefer dinlemeye bile gerek kalmadan geçti: Gördüm, gülümsedim, sarıldım:)) O andan sonra uzunca bir süre geçmedi gülümsemem; şu an yine yüzümde:))
Seminer bitti, Zerrinciğiyle tanıştık. Sürprizdi bize Zerrincik:) Dudaklar biraz daha yaklaştı kulaklara. Öğrendik ki tüm gün boşlar, mesafe falan kalmadı dudaklarla kulaklar arasında.
Bize gittik. Ziza'yla beraber hemen mutfağa girdik; başladık hazırlıklara. Ziza'nın makinede "elleriyle" yaptığı ekmek hazırdı. Ben meşhur menemenime başladım. Çay koyduk. Trabzon ekmeklerini ince dilimler halinde kızartıp tereyağı sürerek, ekmeklerin, o muhteşem tada ulaşmasına aracı olduk. Ee, tereyağı yengemin elleriyle yaptığı halis muhlis köy tereyağı olunca, pek de zor olmadı bu:) Her şey hazırlanınca ben sürprizi patlattım: peynir tavalanmış. -Özet bir şekilde tarifi verip dönüyorum yazıya efem-
"Peynir tavalanmış(kvali getaxaneyi)(x harfi Lazca'da genizden çıkarılan h harfi olarak okunur. Türkçe'de doğu ağzındaki h gibi): Kendisi Laz mutfağına mensup olup, bir çok kıyafete bürünüp bir çok isim alabilen bir yemektir. Muhlama derler içine mısır unu katılanına. En ünlü hali budur. Fekat ben bizim orada (Artvin/Hopa-Arhavi) yapıldığı şekliyle yapar, yer, sever, anlatırım.
Malzemeler:
- Tereyağı (Paşa gönlünüz ne kadar isterse)
- Köy peyniri (Bizim orada sadece peynir(kvali) denir. Zamanında başka peynir yokmuş tabi.) (Bu da keyfiniz ne kadar isterse o kadar.)
- Tuz (Bir tutam diyelim adet yerini bulsun)
- Su (Azcık)
Kahvaltı hazırlıkları, süper bir kahvaltı, kahvaltı sonrası muhabbet derken 2-3 saat geçirdik herhalde mutfakta. Sonra salona geçtik. Bir çay daha koyduk. Çay da bizim oradan gelmiş olunca bu bir zorunluluktu tabii ki:) Laf lafı açtı; gülüşmeler kalpleri ısıttı; video videoyu hatırlattı; geçti saatler. Güneş uykuya daldı; gitme vakti geldi. Bıraktık onları cadının kuzeninin gelip alacağı yere. Yüzümüzde o tarifsiz gülümseme, garip bir boşluk hissi... Bize kar kalan bir süre idare edecek olan mutluluk ve güzel anılar arasına yerleştirilecek bir gündü.
Yine gelin, sık sık gelin. Lafım sadece cadıyla Zerrinciğine değil, bize uzak tüm arkadaşlarımıza: yine gelin, sık sık gelin.
Güzeldi, hoştu, içtendi, samimiydi, sıcaktı... Kendini güzel anılar arasına yazdıran bir gündü. Hala yüzümde gülümseme. Uzun bir süre yeter bu mutluluk bana; ufak ufak koparıp katarım günüme:)))
Buraya bu kadar yeter; blogumda uzun uzun yazarım:))