27 Ekim 2008 Pazartesi

Bir Değişiklik Yap Bugün


Bir değişiklik yap bugün;
Güneş doğmadan uyan,
Giyin ve çık oyalanmadan.
Soğuğu hisset teninde.
Sessizliğin tadını çıkar.
Güneş'in doğuşunu görebileceğin bir yere git.
Bir sokak olsun,
tam doğuya doğru uzansın.
Orada yürü.
Geniş olsun ama,
ufuk görünsün.
Orada yürü sallana sallana.
Tan vakti kuşlar ötmeye başlar,
dinle onları.
Anla onları.
Yeni güne sevinir onlar,
paylaş sevinçlerini.
Yürü Güneş'e doğru.
Doğsun Güneş.
izle, düşün;
Kaç kere doğdu güneş,
sen kaçını izledin,
kaç kere daha doğacak,
sen kaçını göreceksin?


Hüzünlenirsin zannımca.


Dön eve.


Kahvaltı hazırla,
en sevdiğin ne ise onu hazırla.
Kim varsa evde sevdiğin uyandır.
Öperek uyandır;
saçını okşayarak,
seni seviyorum diyerek,
yanına yatıp sarılarak...
Uyandığında bir daha söyle;
seni seviyorum.
Teşekkür et,
bir daha öp,
sarıl.
Kahvaltı yapın sonra beraber;
kalabalıksanız hep beraber...
Sohbet edin masada,
gülün.


Bugün bir değişiklik yap.
Farklı başla güne.


Belki mutlu olur,
mutlu edersin.

26 Ekim 2008 Pazar

İnternet tu-kaka bişi zati(!)

Ben küçükmüşüm, daha 4-5 yaşlarında falan, halam "Bu çocuk çok esnek. Jimnastiğe verelim; gelişimi için çok faydalı olur." demiş. Ya annem ya babam, bilmiyorum, genel olarak bizimkiler "Bi taraflarını kırar." deyip karşı çıkmış ve göndermemişler beni jimnastiğe.


Halam vazgeçmemiş. Demiş ki sonra "Yüzmeye verelim çocuğu. Yüzme çocuk gelişimi için birebir." Bizimkiler bu sefer de "Boğulur çocuk maazallah." diyerekten mani olmuşlar.


Daha sonra halamın etki alanından uzaklaşmışız babamın tayini sebebiyle.


Hikaye biter mi? Bitmez tabii, tüm aileyanı yaşamım boyunca devam eder.


Orta okul vakitleriydi. Tüm mahalle bisiklet ilen gezer iken ben de bir bisikletim olsun diye yanıp tutuşuyordum. Annem "Düşersin evladım, araba çarpar, maazallah kafanı gözünü patlatırsın." gibisinden sebeplerle açıklıyordu bana bisiklet almayışlarını. Ben de "Ya anne ne alakası var. Okula da gitmeyeyim o zaman; teneffüste düşerim, karşıdan karşıya geçerken araba çarpar, maazallah kafamı gözü patlatırım." diyerekten sitem etmiştim.


Aradan biraz zaman geçti. Bu sefer moda "karakutu" idi. Bilen bilir; şu meşhur uçak oyununun (River Raid) olduğu alet:) Annem bu sefer "Televizyonun karşısından kalkmaz derslerini aksatırsın. Hem gözlerin bozulur o kadar vakit o kadar dikkatli bakınca televizyona." der. Benim cevabım şu şekildir bu sefer: Sen de dizi izliyorsun; dizlerinden daha fazla vakit oynamam ki. Hem evdeki tüm vaktim ders çalışarak geçiyor ya zaten, oyuna vakit olmayacak.


Yine aynı vakitler. Sınıfça bilmem nereye geziye gidilecektir. İzin isterim. Cevap: Oralarda başına bir şey gelir, otobüs kaza yapar maazallah gider-gelirken felan; olmaz.



Bu örnekleri daha da arttırabilirim. Eminim sizin de aileleriniz benimki gibi münferit olayları genellemeyi, tane tane değerlendirmek yerine toptan bir etiket yapıştırmayı yeğ tutuyordur. "Ne, pire mi var? Hemen yakalım yorganı!" diyorlardır çoğu zaman.


Bir çok aile "Sen sabahtan akşama oyun oynarsın." diyerek bilgisayar almıyor çocuğuna. Bir çoğu "Zararlı siteler var, çet yaparsın." diyerek internet bağlatmıyor.


Ama onların bir suçu yok ki; böyle gördüler, böyle büyüdüler; ne yapsınlar?


Galiba biraz da haklılar. Baksanıza devlet baba da böyle yapıyor. Youtube'da Atatürk hakkında kötü şeyler yayınlanıyordu; o videoları silmek yerine toptan Youtube'u kapattılar. Şimdi de telif hakkı ihlali yapan bloglar var diye blogger'ı yasakladılar.


Devlet baba hep bizi düşünüyor; kötü şeyler görmeyelim, suç işlemeyelim diye yapıyor bunları. Ailelerimiz de bu gelenekten gelen tavırlarla yapıyor bunları.


Devlet baba internetin toptan tu-kaka bişi olduğunu düşünüyor aslında ama neden bekliyorlar ben anlamıyorum; toptan kessinler işte telekomun kablolarını; uğraşmasınlar öyle tek tek sitelerle.




Son olarak içimde kalmasın diye yazacağım. Jimnastik ve yüzme için vakit geçmişti ben ayırdına vardığımda bazı şeylerin ama arkadaşlarımın bisikletlerine bindim doya doya; kuzenimin karakutusu ile oynadım saatlerce, gözlerim kan çanağına dönene dek; üniversite hayatım şehir şehir gezmekle geçti; youtube'a giriyorum sürekli; şimdi de yazıyorum işte bloguma. Var mı delinemeyecek yasak şu Dünya'da?

19 Ekim 2008 Pazar

Rastgele yazılar #02

g,
güzel,

Şair ne de güzel söylemiş: Güzel'e güzel demem, o Güzel benim olmadıkça.

İçimden devam ettirmek geliyor.

Neyleyim ben güzelliği, Güzel içimi ısıtmadıkça.
Neyleyim o Güzel'i, kalbi benim için çarpmadıkça.

Yeter gari; özleyen yerlerim azıtmış durumda zati. Başka harf mi yoktu sanki; ya da başka kelime...

13 Ekim 2008 Pazartesi

google ve 7

eposta olarak gmail'den başka bir şey kullananınız varsa hala aranızda, tanışmak isterim; nasıl başarabilmiş bunu, bilmek isterim:)))

neyse, yazmak istediğim bu değildi; başka bir zaman bahsederim gmail'in muhteşemliğinden.

Epostalrıma bakıyordum az önce. Gmail'in süper özelliklerinden sadece biri olan "sürekli artan alan" ile ilgili bir bilgilendirme vardır sayfanın en altında; ona takıldı gözüm.



Ne kadar çok 7 var değil mi? 7227 simetrik ayrıca. 577 mb ve %7. öyle işte. dikkatimi çekti ve paylaşmak istedim:) hep öle uzun uzun yazmak gerekmiyor değil mi buraya?

7 Ekim 2008 Salı

blogasım geldi anacım...

Dün akşam itibari ilen Neş'e hanımın bir blogu olduğunu öğrendim; geç mi oldu evet, sorun mu hayır efem...

oturdum baştan sona okudum. gerçi çok yazmamış; uzun sürmedi.

Severim Neş'e yi; yazdıklarını da sevdim:)))

Girin okuyun efem: naeknhu.blogspot.com




Bugün e-postama bir ileti geldi:


[;J)onurCUK(L: Astronomi, müzik, bilgisayar, öğrencilik vb.konular üzerine iç dökme bölgesi...] Yükselmeye başladım ;) gönderisinde yeni yorum. (Türkçe karakter sorunundan nefret ediyorum; keşke internet Osmanlı zamanı bulunsaydı)

ozgur "Yükselmeye başladım ;)" gönderinize yeni bir yorum yaptı:

sprinti boşver

kıllı mıllı ama splinter usta daha iyi
(sprint, summer, fall, winter)


Aklıma Özgür'ün blogu geldi. Girip onu da baştan sona okudum. Biraz zaman aldı bu; çok yazmış kerata.

"Farklı" bir adamın kalemini severim derseniz girilesi, okunası, sevilesi bir blog; tavsiye ederim
: dejin.blogspot.com/


5 Ekim 2008 Pazar

Zaman izafi; biliyorum ve buna göre yaşıyorum.

Keyif kiloyla ya da metreyle ölçülmüyor; biliyorum ve ne kadar alırsam o kadar iyidir diyorum.

İz bırakmazsan, gelmenin ne anlamı var Dünya'ya. Bari yardım etseydin birinin iz bırakmasına.

Sor; bilmiyorsam bile bilen birini biliyorumdur belki:)

Kimse karşılıksız sevemez beni; kimsenin sevgisi karşılıksız kalmaz bende.

Zaman izafi; söylemiştim. Ne bekliyorsun o halde?

1 Ekim 2008 Çarşamba

Belki bir rehber, belki bir fener, belki de bir yol arkadaşı şu aralar en çok ihtiyacım olan...