6 Kasım 2012 Salı

Terminale iş ısmarlamak

Mac OSun arayüzü ne kadar janjanlı olsa da terminalde yapılan işlerin yerini tutmuyor tabii ki. Böyle ellibin tıkla anca hallolacak işler iki satır komutla halloluyor falan, süper! Ama bir şeyin eksikliğini hiç hissettiniz mi?
Uyarı!
Görsel arayüzle bişiler yaparken işi bitince pop-up ile olsun ses çıkararak olsun haber veren bilgisayar, terminalde işi bitince gkını çıkarmadan öyle bön bön bakıyor arkadaş.

Hele bir de ekrana herhangi bir şey yazmadan arka planda işini halleden bir komut verdiyseniz, yanıp sönen imlece belirsiz bir süre bakması kadar gızık bir şey yoktur!

Ama bunların bir çözümü var!
say
(söyle)
komutu
Bu basit komut, bilgisayarı konuşturmaya yarıyor. Basitçe

say something

diye bir komut verdiğinizde, bilgisayar "something" diyor. Haliyle ingilizce konuşabiliyor sadece. Ya da yazdıklarınızı ingilizceymiş gibi okumaya çalışarak kendince bir dil ile de konuşabiliyor, eğlenmek isterseniz :)

İyi de bu nasıl derdimize çare olacak derseniz şöyle efenim:

İşinizi halledecek komutu yazacaksınız, hemen bir boşluk ardından iki tane ampersant (&) koyacaksınız, sonra da "say" komutu ile bilgisayarın demesini istediğiniz şeyi yazacaksınız.

Örnek:

çok uzun iş yapacak olan komut && say I am done baby

"&&" bağlacı komutları ardıardına çalıştırmaya yarıyor. İlk komut bittikten sonra ikinci komutu çalıştıran terminal size işinin bittiğini haber vermiş oluyor böylece :)

Afıyet olsun efem...

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!








Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;
* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...

Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php

EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

2 Ekim 2012 Salı

Koştum lan ben bu akşam!!!

İki hafta içerisinde gerçekleşecek acayip garip bir şeyden mütevellit gaza gelip koşuya çıktım bu akşam! O kadaaaaaaar uzun bir zaman olmuştu ki herhangi bir spor yapmayalı, 100 metre koşar, nefessiz kalıp dönerim diye düşünüyordum. Ama yok bildiğin 2738m koştum, 1879 metre de yürüdüm! İnanılır gibi değil!

Genel rotasını aşağıdaki haritadan görebileceğiniz olayın ayrıntıları şöyle efem:

1 - 900m - Evden The Mall'a kadar jogging adlı koşmayla yürüme arası meret ile ısındım.
2 - 198m - The Mall'a varınca sevdicek ile telefonda konuştuğumdan bir miktar yürüdüm. Aslında konuşmasamda yürüyecektim, zira pil bitmişti :)
3 - 953m - Herkes gider Mersin'e ben giderim tersine diyerek millete ters yönde koşmaya başladım ama arada gözlemevinden Kamalam ile karşılaşınca geri dönüp ona takıldım. Son turu olduğundan girişe geldiğimizde ayrıldı. Ben de orada duracaktım ama Kamalam'ın verdiği gazla bir miktar daha devam ettim.
4 - Enerji bitince, yeterince ısınmışımdır diyerek durup biraz esnetmece yaptım.
5 - 777m - Sonrasında da koşacak enerji bulamayıp girişe kadar yürüdüm.
6 - 1020m - Son olarak da bir tam tur koştum. Turun ortalarına doğru iyice açılmıştım. Hatta hiç durmadan bir fazladan tur daha atarım diyordum ama sonlara doğru bildiğin bitiremiyordum turu neredeyse :D Acı yok Rakiiiii diyerek turu tamamladım ama 5 dk nefes alamıyordum resmen :D
7 - 1dk kadar ağır adımlarla etrafta dolandıktan sonra pes edip bi banka oturdum ve 4-5dk kadar dinlendim. Sonra esnetmeceler falan ki ölmeyelim eve gidince :D
8 - 903m - Sonra ağır adımlarla eve yürüdüm.



View First run! in a larger map
Şimdi de bi duşa girsem hiç fena olmayacak :D O kadar mutlu oldum, o kadar heyecan yaptım ki hemen yazmak istedim!
Bu arada o iki hafta sonra olacak şeyden de bi ara bahsedeceğim, meraklarda kalın anacım! :D

1 Ekim 2012 Pazartesi

Long time no see Dropbox!

Macide1 hayatıma girdiğinden beri Macit2 kış uykusundaydı. bugün bi sebepten lazım oldu da açtım. Dropbox da güncelleme yapmaya başladı; ve aşağıdaki manzarayla karşılaştım.

3153 dosya, 91 gün!!!


1: Gözlemevinin verdiği yeni Macbook Air.
2: Benim emektar Macbook Air.


30 Eylül 2012 Pazar

Japon yumurtası!

Geçenlerde youtubeda denk geldim de hoşuma gitti. Gereken köşeli tavadan da var hazır, Güney Kore seyahati sırasında (evet Kore'ye gittik, cadı yazdı onu da  ama ben de yazarım bi ara bişiler) iki tane almıştım çok hoşlaşarak, dikdörtgen şeklinde oluşu ilgimi çekmişti. O videoları gördükten sonra anladım ne işe yarıyorlarmış :D


Neyse önce bir kaç resim.


Bu tavanın bir de sarısı var. Bugüne kadar sadece danıld amca yapmak için kullanmıştım. (Neden bilmiyorum ama şu çırpmadan tavaya kırıp sonra sarısına ekmek banılan yumurta çeşidine danıld amca diyoruz biz. Cadı ilk benden duyduğunu iddia ederken ben de ondan öğrendiğimi düşünüyorum :) Ama sanki cadı haklı :) Nedense bana Donald Duck'ı hatırlatıyor o yumurta, galiba ben çocukken o çizgi filmde gördüm ilk defa öyle yumurtayı herhal)



Yaparken de bu çıbıklar kullanılıyor :) Japon işte :) Gerçi bu çubuklar Kore usulü, tutulan kısmı karemsi...




Eminim şimdi kafanızdan "Nası lan, nası yapmış ki la bunu böyle dikdörtgenler prizması şeklinde?" diye geçiyordur. Tamam, tam olarak dikdörtgenler prizması kelimesi değil belki ama, aynı anlama gelecek bişiler :) Maalesef yapım aşamasını kayıt altına almadım. İlk deneme olduğundan heyecanlıydım ve unuttum :) Aslında biraz da gizemli olsun istemiyor değilim hani :D

Ha, sanki iki gugıllayıp bulamayacaksınız ama o da bişi :D

Aşağıdaki foto biraz ipucu olabilir. Biraz fikir yürütün sonrasında verecem la cevabı zati :) Sanki devlet sırrı, peh :D

Bi daha baktım da fotoya, katmanlar pek belli olmuyor bea :(

Neyse, aha aşağıdaki vidyoda emica böyük davaynan yapıyor. Ama ben o sonda kullandığı tahta şeyden kullanmadım, çubuklarlan tuta tuta yaptım! :D Daha ilk denemede elin Japon'nuna dayılandım ya la, benden adam olmaz :D Ha, bir de ben sadece yumurtayla yaptım, bi sürü şey koymadım içine (şeker ne lan!) ve öyle bi bidon yağ ile uğraşmadım, başta bi yağladım tamam, tava teflon ne de olsa :D Yani şekil olarak japon yumurtası oldu sadece.



Nasıl, şekil di mi? Yapması da eğlenceli ha. Aklımda süper fikirler var bununla ilgili, ilerleyen günlerde karşınızda olacaklar anacım, hadi size bol yumurtalı günler!



22 Eylül 2012 Cumartesi

Hebele hübele!

Canım yazmak istedi. Ne yazacak bir şeyim vardı, ne de vaktim aslında... Yapılması gereken tonla iş... Bitirilmesi gerekenler... Tuvalete gitmem gerekiyordu ayrıca, çatlamak üzereydim... Ama ben yazmaya başladım.


Geçmişte tonla laf ettim "pas silmece", "motor açmaca", "geri dönmeye çalışmaca" kıvamında. İki bişiler karalayıp sırra kadem bastım yine sonrasında.

Bu sefer bu lafları etmeden, damdan düşercesine yazdım iki kelam. Şimdi de öyle yapasım var ama gerçekten diyecek bir şeyim yok yahu!

Diyeceksin ki "Vay be herifteki keyfe bak, şikayet edeceği bir şey bulamıyor!"... Olur mu yahu, tonla! Bi anlatmaya başlasam... Yok, öyle ulu orta bıdırdanılacak meseleler değil maalesef.

"E peki keyifli bişiler de mi olmuyordur o vakit :(" dersen de alacağın cevap olumsuz: Yoo, oluyor aslında, hemi de tonla :)

"E madem öyle, nasıl yazacak bir şeyim yok dersin, bre zibidi!" dersin ve "haklısın aslında" derim ben de...

Aslında yazacak şey çok da, bende yazacak keyif veya keder yok!

Hadi böyle hızlısından, ama harbici hızlısından bir özet geçeyim ben sana.

Aslında bu anlatacaklarımın bir çoğundan haberdarsındır eğer bizim cadının blogunu takip ediyorsan.

Bakalım en son nerede kalmışız.


Oyyy oy oy, şöyle bir dönüp baktım da, Ocak 2009 dan sonra hiç bir önemli olaydan, hayatımdaki değişiklikten vs. bahseden bişiler yazmamışım. Aboovvv...

Madem öyle hadi bakalım. Kollar sıvandı, parmaklar klas bir hareketle çıtlatıldı. Başlıyoruz...

2009 hayatımdaki en büyük milat aslında ve ben o sıralar adam akıllı yazmayı bırakmışım, cadı ne dese haklı bu konuda :)

-- 2009 Ocak'ının 31'isinde yazdığım bir mektupla yeni hayatıma adım atmış oldum, cadı resmi olarak hayatımdaydı artık.

-- 17 Mart'ta Alamanya yolu gözüktü bana, cadıya sarılmaya gittim :) Oradaki maceraları cadı güzel güzel yazdı, okumayanlar oradan okuyabilir. (Şimdi buradan bi linkle zırt diye oraya alırdık sizi ama maalesef şartlar buna müsaade etmiyor. Çok merak edenler bulur zaten bea:) )

-- 31 Mart'ta cadı da benimle dönmeye karar verdi, en acilinden toparlanması, bilet alması falan derken başım dönmüştü valla. O zamanda anlamalıydım bu cadının oradan oraya jet hızında koşarken beni de peşinde perişan edeceğini :) Benim gibi tembel bir adam nasıl ayak uyduracaktı ki bu cadıya.

-- 1 Nisan şakası olarak bir cadı armağan ettim Ankara'dakilere :D

-- 9 Nisan'da cadı Kayseri'ye gelir ve macera başlar.

-- 23 Nisan, neşe doluyor insan, kahvaltı masasında şaşırtıyor arkadaşlarını insan, evlenmeye falan karar verdiğini söyleyip :D

-- 22 Mayıs, ilk yüzükler takıldı, poğaça yenen sade bir törencik ile :) Sözleştik :)

-- Haziran başı bir Almanya daha yaptık cadının bir önceki acil dönüşünde orada burada bıraktığı eşyaları toplayıp, yurt odasını kapatıp, işte ıvır zıvır ne varsa halledip kesin dönüş yapmak için.


Sonrası koştur koştur, gez gez... Tonla şey tabii ki, koca 3 yıldan bahsediyoruz yahu. Şimdi fark ettim, 3 yıl!!!

Devamı da gelecek efem, bunun gibi özetler halinde de, bazı olaylar hakkında biraz daha ayrıntılı şekilde de...

Şimdilik bu kadar yeter!

Hade selametle...







18 Eylül 2012 Salı

Mac te pencereler arası geçiş

For English click here please... (For the international readers, I'll give the tips in English at the end.)

Bilenler bilir, uzun süre önce girmişti hayatıma Macit, sevdicekle beraber :)

(Yeni gelenlere açıklama: Biz ailecek, aletlere isim vermeyi seviyoruz: Sevdiceğin Asus dizüstü bilgisayarı Asuman, Toshiba netbook Tosun, benim WD harddisk Vedat vs. Macit de bizim Macbook Air :) )

Macit yaşlanıp garip gurup hatalar vermeye başladığı sıralarda, gözlemevi müdürü "ekstradan bir ödenek geldi, gözlemevine demirbaş olabilecek bir ihtiyacı olan bana bildirsin" deyince, önceki yıldan beri "bize laptoooopppp" diye Şirin babanın (Müdür:)) başının etini yiyen sevdicek atağa geçti ve birer Macbook Airimiz oldu. Macit emekliye ayrıldı haliyle. Ailemize katılan iki yeni macbook tan benim olanına "Macide" ismini koydum ben. Ama sevdicek kendininkine bi isim koymadı, şimdilik.

Neyse efendim hikayeyi keselim, asıl meseleye gelelim.

Uzun zamandır aklımda, habire bulduğum ufak tefek tüyolar oluyor işletim sistemleriyle ilgili. Malum, pek çok insan OSX e aşina değil ve windowstan gelmekten kaynaklı alışkanlıklar sebebiyle sıkıntı çekebiliyor. Bunlara bir kademe çare olabilmek adına bu basit görünen ama çok işe yarayan ufak tefek tüyoları paylaşayım istiyordum.

Buyrun efendim, bugün ki tüyonuz.

(aslında uzun aman önce yazıp bi kenara atmıştım aşağıdaki bölümü...)


Pencereler arası geçiş kısayolu:

cmd + tab ı biliyoruz ama cmd + ` ı bilen var mı?

cmd + tab programlar arası geçiş sağlarken, cmd + ` aynı proramın farklı pencereleri arası geçiş yapıyor. İngiliş klavyede hemen tabın üstünde olan ` tuşu, Türkçe klavyeye gelince işleri çok karıştırıyor :) Bu nedenle yeni bir kısa yol atamanızı önererim, tercihen aynı yerde olan " (tırnak işareti) ile: cmd + "










---------------------English---------------------
Tip: To shift between apps you know the shortcut: cmd + tab

OK but what to do to shift between windows of the same app?

cmd + ` (the key just top of the tab)

Of course you can change this combination as you like :)



16 Eylül 2012 Pazar

Mimimimimimim

Açıklamaya vaktim yok, güven bana!



Günün nasıl geçti?

Sabahın 6buçuğunda kalktığım bir cumartesi ne kadar iyi geçebilir diye düşündüğünde aklına gelenden bin kat daha güzel geçti! Pazarcı olduk sabahtan. Daha doğrusu bagaj satıcısı. Bu memlekette "car boot sale" denen bir mefhum var imiş. Merikınların "garaj sale" dediklerine benzer mantıkla, istemediğin eşyaları cüzi fiyatlara elden çıkarmak için, arabalarıyla belediyenin ayarladığı bir yerde toplandıkları bir sosyal etkinlik :p

Bizim cadı da uzun zamandır istiyordu gidip bi bagaj açarak (bkz. tezgâh açmak) bir süredir hobi niyetine yaptığı "süs eşyası" olarak özetleyebileceğim cicileri satmayı. Olurdu olmazdı, masrafı çıkardı çıkmazdı (günlük £6 kıra veriliyor yere) vs. derken bugüne kısmet oldu. Bizim araba olmadığından, bizim hususi şöfer Edım'a dedim sabah 6:30 da kapıda ol diye ve onun arabasıyla gittik.

Normalde 9:00-13:00 arası olan pazar, 7:30da tıkış tıkıştı ve adam gibi bir yer bulamadık, sonra da 11 gibi millet toplanıp gitti.

Sonra eve geldik, bizim cadı yemek yaptı!!! Yedik, takıldık falan derken akşam oldu.

Bizim gözlemevindeki yeni mezunlardan Dr. Naslim (kız yeni aldı o ünvanı, kullanalım ama di mi:) ) "yakında gidiyorum" partisi kisvesi altında doğumgünü partisi veriyordu. Oraya gittik. Fazla kalmadan döndük ve şimdi de yataktan bildiriyorum.



İsim vermeden bahset...

Hayatımdaki sayılı sınavlardan birinin baş kahramanı olduğuna karar verdiğim ve ermiş ünvanını almayı kafaya koymam sebebiyle nefes almaya devam eden zat, o kadar da sinirime dokunmamaya başladı; yavaştan eriyorum herhalde (fiil eri-mek değil, er-mek!). Öyle işte, daha nesinden bahsedeyim?



Neden hep cam kenarı?

İlk kez gittiğim bir rota ise, cam kenarı tercih edebilirim ama genelde koridor daha cazip geliyor bana. Sağ dizimdeki sorun sebebiyle arada bir bacağımı uzatmam gerektiğinden de özellikle sol tarafın koridoru... Uçakta tuvalete gitmesi kolay, otobüste yanındaki üstüne abanmaz falan derken, avantajlı geliyor koridor.



Bugün kendin için naptın?

Cadımı mutlu etmeye çalıştım :)



Twitter ana sayfanı aç gözüne ilk takılan:
Jupiter Has Taken a Massive Meteor Hit (So Earth Didn’t Have To)http://bit.ly/NuFXpn



Düşün ki o bunu okuyacak:
"Hele kollari..." :) :*



Kahkaha atmana sebep olan karikatür:




Klavyeye bakmadan birşeyler yaz:

öyle bir şeyler yaz deyince de adamın aklına bişiy gelmiyor ki canım :P



Bir cümle düşün sonra da kelimelerin yerlerini değiştirerek yaz:

uyuyan güzel yanımda şeker çok.



Ctrl + V yap:

Jupiter Has Taken a Massive Meteor Hit (So Earth Didn’t Have To)http://bit.ly/NuFXpn




Sıra sende sevgili dostum St.Ziza!

11 Mart 2012 Pazar

Ödev siteleri

Yine aylar önce draft eylediğim bir yazı. bizim cadının zamanında hazırladığı bir ödevi, sitenin birinde satılır halde bulunce dellendikten sora yaptığım araştırmalar sonucu konu hakkında yazmk istemiş ve aşağıdaki taslağı oluşturmuştum. Çok da fena değilmiş, aslında; olduğu gibi yayınlayabilirmişim ama işte şu mükemmeliyetöiliğin gözü kör olsun!!

Velhasılıkelam, buyrun efem:


Bu sitelerden çok var. Ben de birkaç tane bulmuştum. Adamlar s.s.s. kısmına "biz sadece arama hizmeti yapıyoruz, bunlar zaten nette olan şeyler" gibi bir şey yazıp sorumluluktan kurtuluyorlar. İşin kötü tarafı adamlar google ın yaptığını paralı yapıyor, hepsi bu.

Ben de çok sinirlendim ilk gördüğümde! Ama adamların yaptığı bir nevi "google kullanma hizmeti" satmak. Bunun da suç teşkil eden bir yanı yok, maalesef!

Eser sahibinin internete, google dan bulunabilecek şekilde koyduğu bir şeyi, googledan bedava arayıp bularak, bulduklarını değil, bu arama hizmetini satarsan, maalesef suç işlemiş olmuyorsun. Aptalca ama doğru.

Tabii ki gerçekten bunu yapıyorlarsa. Eğer bu dosyaları kendi sunucularında depoluyorlarsa bilfiil HIRSIZLIK yapıyorlar. Ya da orada bulduğunuz bir dosya internete sizin tarafınızdan koyulmadıysa, bu sefer de o dosyayı nete koyan suçlu; maalesef o site değil.

Buradaki sorunun o ödevleri paylaşmak olmadığını biliyorum. Sonuçta bilgi paylaşılmalıdır; bunu sonuna kadar savunurum. Sorun benim paylaştığım şeyi o adamların satıyor olması. İşte o adamların kurnazlıkları dosyaların sadece linklerini satmaları; maalesef.

Karadeniz Sahil yolu - Fispuk yorumu

Tee bi zaman feyspukta bir arkadaş ile Karadeniz sahil yolu meselesi üzerine tartışmış, sonrasında olayın başka yerlere gitmesi münasebetiyle de birbirimize girmiştik :) Sonradan uzun uzun mesajlar sonunda medeni bir seviyeye gelmiştik tekrar. Ha, arkadaşlık meselesinde aynı kıvamda olamayacak kadar bilgisahibi olduk birbirimizin fikirleri hakkında, o ayrı; ama en azından medenice tartışır hale dönmüş olmamız iyi bir şeydi.

Neyse, çok uzattım.

O zamanlar tartışmanın -şimdi hatırlamadığım- bir kısmında yazdığım bir yorumu, buraya da koyarım diyerekten draft eylemişim. Üstünden çooook vakit geçti ama, bu mevzuda nasıl düşündüğümü ve hissettiğimi anlamanız açısından, tatışmanın hararetiyle yazılmış bir metin iyi bir araç olur diye düşünüp yayınlamak istedim. Hararet, bazı Türkçe hatalarına da yol açmış, affola :)


Yorum:
O yollar yapılırken hiç bir akademisyen dinlenmeden, halkın isteğini hiç bir taraflarına takmadan yolu inadına yaparlarken "KATLEDİLEN" karadeniz sahilleri ne olacak peki; sahilini korumak isterken yitenler, yitirilenler ne olacak! Yitenler derken şaka yapmıyorum: Bu uğurda "ÖLEN"ler var( http://bit.ly/k5ppWO ), yolun tekniğe, akla aykırı yapılışından dolayı ölen onca insan var (http://bit.ly/kMRu0T ), yine yolun yanlış yapımından kaynaklanan onca sel ve o sellerin mahvettiği, aldığı hayatlar var ( http://bit.ly/dd7iny )!!!

Utku'nun "Kıbrıslılığı"na laf ettiniz, alttan aldı, helal olsun; ama karadenizle ilgili tek kelime etmeyin, ne alttan alırım, ne kalp kırmaktan kaçınırım! 

Çok değil lan daha 10 sene önce sahil kenarında yürüdüğüm memleketimde şimdi sahil yoldan (yanlış anlaşılmasın aynı yoldan, yolun bir yere gittiği yok) 200 metre belki daha fazla ötede! ( http://g.co/maps/m8p64

Geçtim "çevreci takımı" ayaklarını, aynı yolu yılda bir yeniliyorlar bizim orada! Karadeniz bu, hırçın, bendine sığmaz; habire gelip alıyor yoldan, bazen ufak bazen fazlaca. Habire heyelan oluyor, yol koca koca kayalarla, toprakla doluyor. Niye, adam akıllı yapılmayan yol, sürekli yağan yağmurun denize ulaşmasını engelliyor. 

Say say bitmez; ölenler de, yitirilenler de, maddi, manevi... 

Peki hiç mi iyi yanı yok canım bu yolun? 

Olma mı? Ankara'dan Arhavi'ye 16 saate gidiyorduk, şimdi 14 saate gidiyoruz. 

Onca şeyi kaybetikten sonra sıçarım 2 saatlik kazanca!!!

Hayata döndürme çabaları...

En son on buçuk ay önce yazmışım burada! Oha dedim bi an!!!

Sosyal medyanın diğer mecralarında biraz da olsa faaldim bu arada, ama burayı fena ihmal etmişim yahu :(

Neyse, bu gidişe bi dur demek adına yeni mecralar bakındım geçende, burasıyla harmanlayabileceğim.

Storify diye bir şey buldum ve bayıldım resmen!

Sosyal medyanın farklı kısımlarından parçalar alarak birleştirerek hikayeler anlatabileceğiniz bir ortam. Az önce de ilk hikayemi anlattım, twitter'dan iki tweet kullanarak. Hayli kısa bir hikaye oldu ama başlangıç için idare eder :) Storify'ı bulmamı sağlayan arayışın sebebi de buydu aslında; kısa kısa, ufak tefek, hap kıvamında bişiler anlatayım ama twitter da olduğu gibi araya kaynayıp gitmesin, blog gibi derli toplu dursun.

Ama Storify'ın çok daha güzel  yanı, sosyal medyanın ve webin genelinden parçaları kolayca toparlayıp birleştirebilmeye ve bu hikayeleri başka yerlere gömebilmeye imkan sağlaması!!!

İlk denememiz aşağıdadır efem:
Tek sıkıntı, tasarım olarak buraya pek uymuyor oluşu. Bakalım ona da bir çözüm bulabilecek miyim?

Böylece yayınlıyorum ki o çözümü bulmayı beklerken bu yazı da yalan olmasın :)

Ha bir de "Compose" kısmında bu gömülü parça görünmüyor, "HTML" kısmından ayarlamak lazım ayrıntıları. Büyük bir sorun değil ama belirteyim istedim.

Yorumlar aracılığıyla, fikirlerinizi paylaşırsanız bu yeni yaklaşımla ilgili, çok mutlu olurum efem!!




Ekleme: Gömülü kısım, Google Reader'da HTML kodu olarak görünüyor, düzgün hali sayfanın orijinalinde. Düzeltmek için ne yapılabilir bakacağım ilk fırsatta (hadi oradan yalancı, hoşuna gitti di mi :p)