31 Aralık 2008 Çarşamba

Sürpriz parti!!!!!!!!!

Alışkınım aslında doğum gğnğmğn yılbaşı ile birlikte kutlanmasına. Fakat bu sefer sürpriz oldu:)))

Daha sonra uzunca yazacağım ama hemen paylaşmak istedim şimdi.

Bizim evde toplanmıştık yılbaşı için. Beni içki almaya gönderdiler Yemliha ve Metehan ile beraber. Eve geldim. Ziza "olum, salon süper oldu; tam yılbaşı eğlencesi." dedi. Elvis sesleri geliyordu.


Devamı sonra:)))


Hatta o espriyi yapayım; dayanamadım:)))


Devamı seneye:))))))))))

30 Aralık 2008 Salı

"İç"im geldi; bitti, bitirdim, bittim.

Not: Ben cidden sevdim bu yorum yapıştırma olayını:)))

Cadının HB2U! yazısına yaptığım son yorum:

onurCUK dedi ki...

Bu akşam üzeri geldi "İç"; tam da uyuşmuş öylece yatarken, tam da günü bitirdiğimi düşünürken...

Sevindim; hediye aldığım için, cadıdan geldiği için, kitap olduğu için, ilk sayfasına bir şeyler karalandığı için...

Sevdim; sayfaların düzenini, cümlelerin soyutluğunu, cümlelerin derinliğini, cümlelerin mecazîliğini, derdin o derdi en çok çeken tarafından anlatılmasını...


Ayrıca kızdım kendime. Böyle olunca, bir kaç saatte bir kitap bitirince hep kızıyorum kendime "kitap oku, daha fazla oku; bak hap hup bitirdin kitabı!!!" diye. :)))

29 Aralık 2008 Pazartesi

HB2Me!!!

Böyle bir yazı yazmazdım. En azından yalnız geçirilmiş üç-beş doğum günü katmadan anılarıma yazmazdım. Komik değil mi kendi doğum gününle ilgili yazı yazmak? Bence komik:))

Ama... Kocaman bir "ama"sı var bu yazının: Witchie'nin yazdıkları.

Sadece yazdıkları da değil aslında. Gün resmi olarak başlar başlamaz gelen telefon -ki cadının, benim numaramı bilmemesi, Ziza'nın telefonunu duymaması üzerine feyspukun altını üstüne getirip bulduğu ev telefonuna gelen telefon-, yazıdaki ipucunun anlattığı gün içinde kapıma gelecek olan sihir, Zerrinciğinin iyi dilekleri eşliğinde sunduğu hayat tecrübesi dolu sözler... Bir sürü küçük "ama"nın birleşmesiyle oluşan kocaman bir "ama"sı var bu yazının.

Cadının yazısına yaptığım yorumu yapıştırıyorum yine; sevdim ben bunu:) Aslında yazıyı okur okumaz, anında, düşünmeden yazıldığı için -en azından ben öyle yazıyorum- sonradan yazılan böyle cevap niteliğindeki yazılardansa yorumları daha çok seviyorum.

onurCUK dedi ki...

Dün geceki telefon, bu yazı, ipucundan anladığım şey... Bunların meydana getirdiği mutluluk benim bünyeye bir kaç beden büyük geldi. Bünyem zayıf, bünyem unuttu böyle şeyleri. Benzerleri gerçekleşti aslında durgun geçen şu son bir kaç sene fakat bu kadar hazırlıksız yakalayanı olmamıştı. En saf duygularım eşliğinde açıkça söylüyorum, beklemiyordum:) Çok ama çok ama çok ama çok ama çok teşekkür ederim. Daha o günün sırıtması geçmeden neredeyse bir yıl yetecek mutluluk depoladım sayende. Hatta her doğum günümde hatırlayacağım kadar mutlu etti beni diyeyim gerisini sen anla:))


Daha fazla söze gerek yok sanırım.

28 Aralık 2008 Pazar

Bir cadı geldi geçti...

Hissettiklerimi doğru düzgün anlatamayacakmışım gibi bir hisse kapıldım ve ne zaman otursam klavyenin başına, karalasam bir kaç cümle sildim, vazgeçtim. Nereden geldi bu his hiç bilmiyorum. Aman neyse, geldim kendime:)))

Geçen salı, 23 aralık günü yani Witchie ve Zerrinciği bize geldiler:))

O his yine geldi yahu:( Ben en iyisi Ziza ve Witchi'nin yazdıklarına yazdığım yorumları yapıştırayım buraya da ısınma gibi bişi olsun.

Ziza'nın yazısına yazdığım yorum:
onurCUK dedi ki...

Güzeldi, hoştu, içtendi, samimiydi, sıcaktı... Kendini güzel anılar arasına yazdıran bir gündü. Hala yüzümde gülümseme. Uzun bir süre yeter bu mutluluk bana; ufak ufak koparıp katarım günüme:)))

Buraya bu kadar yeter; blogumda uzun uzun yazarım:))


Witchie'nin yazısına yazdığım yorum:
onurCUK dedi ki...

Bu ikinci oldu: Çok sevdiğimiz arkadaşlarımız geldi uzaklardan. Benzer şeyler oldu ardından da; uzunca bir süre düzelmeyen koca gülümsemeli bir surat, yine uzunca bir süre yetecek kadar mutluluk... (ben hep yaparım, siz de yapın; böyle mutlulukları ufak ufak koparıp katın sonraki günlerinize).

Witchie ve Zerrinciği ile geçirdiğimiz gün sıcak, samimi, içten, mutluluk depolatan bir gündü; müteşekkiriz efenim. Yine gelin, sık sık gelin:))

O gece uyumadık; bekledik. Hem heyecanlıydık hem de iki-üç saat uyku salak eder bizi diye düşündük:) Bekledik. Gece binilen otobüsten 5 gibi inilecek ve kapımıza dayanılacaktı; haberi gelmişti önceden.

Saat 6ya geliyordu ama kapı çalmamıştı hala. Telefon da kapalıydı. Sonra birden jetonum düştü: Olum 2:30 da bindi ki otobüse; 8 gibi anca gelir. Yatmaya karar verdim. Bir-iki saatte olsa işe yarardı uyku.

Uyandım kendiliğimden. Ne saat çalmıştı ne de Ziza dürtmüştü. Saat 9:38. "10da sunumu var bu kızın. Anaaamm, geç kaldık!!!" nidasıyla fırladım yataktan ki Ziza horul horul. Dürttüm, bilgi aldım, giyindim ve çıktık evden. 10:15 gibi anca varabildik okula.

Seminer salonuna girene kadar ufaktan kızgındım; ama içimden:) Ben içimden kızarım hep önce. Dinlerim ne olmuş ne bitmiş. Sonra anlayınca durumu geçer kızgınlığım ya da dışarı çıkar gerekliyse. Yine içimden kızgındım girdiğimde seminer salonuna. Ama bu sefer dinlemeye bile gerek kalmadan geçti: Gördüm, gülümsedim, sarıldım:)) O andan sonra uzunca bir süre geçmedi gülümsemem; şu an yine yüzümde:))

Seminer bitti, Zerrinciğiyle tanıştık. Sürprizdi bize Zerrincik:) Dudaklar biraz daha yaklaştı kulaklara. Öğrendik ki tüm gün boşlar, mesafe falan kalmadı dudaklarla kulaklar arasında.

Bize gittik. Ziza'yla beraber hemen mutfağa girdik; başladık hazırlıklara. Ziza'nın makinede "elleriyle" yaptığı ekmek hazırdı. Ben meşhur menemenime başladım. Çay koyduk. Trabzon ekmeklerini ince dilimler halinde kızartıp tereyağı sürerek, ekmeklerin, o muhteşem tada ulaşmasına aracı olduk. Ee, tereyağı yengemin elleriyle yaptığı halis muhlis köy tereyağı olunca, pek de zor olmadı bu:) Her şey hazırlanınca ben sürprizi patlattım: peynir tavalanmış. -Özet bir şekilde tarifi verip dönüyorum yazıya efem-

"Peynir tavalanmış(kvali getaxaneyi)(x harfi Lazca'da genizden çıkarılan h harfi olarak okunur. Türkçe'de doğu ağzındaki h gibi): Kendisi Laz mutfağına mensup olup, bir çok kıyafete bürünüp bir çok isim alabilen bir yemektir. Muhlama derler içine mısır unu katılanına. En ünlü hali budur. Fekat ben bizim orada (Artvin/Hopa-Arhavi) yapıldığı şekliyle yapar, yer, sever, anlatırım.

Malzemeler:
  • Tereyağı (Paşa gönlünüz ne kadar isterse)
  • Köy peyniri (Bizim orada sadece peynir(kvali) denir. Zamanında başka peynir yokmuş tabi.) (Bu da keyfiniz ne kadar isterse o kadar.)
  • Tuz (Bir tutam diyelim adet yerini bulsun)
  • Su (Azcık)
Yapılışı: Tereyağı tavada eritilip kızartılır. Tereyağının köpürmesi yavaşlayıp kararmaya başlamasından azcık sonra -ki o yanık kısımlar güzellik katar- kuşbaşından biraz daha küçük kesilmiş peynirler tavaya atılır. Peynirler kendini bırakmaya başladığında -ki kaşar gibi eriyen bir peynirdir bu- azcık sıcak su dökülür. Aslında su eklenmez ve bol yağla yapılır ama şehir insanının bünyesi kaldırmaz bunu:)) Su-tereyağı karışımı peynirlerin üzerini neredeyse örtecek kadar olmalıdır. Bir tutam da tuz eklendikten sonra fazla bekletmeden ocaktan alınır tava. Peynirin tavaya atılmasıyla tavanın ocaktan alınması arasındaki süre yaklaşık bir dakika kadardır. Peynirler tamamen erimemeli ki görüntüsü de güzel olsun. Bu kadar basit, bu kadar çabuk bir kahvaltılık yemektir işte peynir tavalanmış. Ama kankası "Minci" (onu da başka yazıda anlatırım) ile beraber Laz kahvaltılarının vazgeçilmezidir. Birinden biri kesin yapılır her sabah."

Pek özet olmadı ama neyse:)))

Kahvaltı hazırlıkları, süper bir kahvaltı, kahvaltı sonrası muhabbet derken 2-3 saat geçirdik herhalde mutfakta. Sonra salona geçtik. Bir çay daha koyduk. Çay da bizim oradan gelmiş olunca bu bir zorunluluktu tabii ki:) Laf lafı açtı; gülüşmeler kalpleri ısıttı; video videoyu hatırlattı; geçti saatler. Güneş uykuya daldı; gitme vakti geldi. Bıraktık onları cadının kuzeninin gelip alacağı yere. Yüzümüzde o tarifsiz gülümseme, garip bir boşluk hissi... Bize kar kalan bir süre idare edecek olan mutluluk ve güzel anılar arasına yerleştirilecek bir gündü.

Yine gelin, sık sık gelin. Lafım sadece cadıyla Zerrinciğine değil, bize uzak tüm arkadaşlarımıza: yine gelin, sık sık gelin.

Sanırım bir düzen oluşturma çabası içindeyim; hadi hayırlısı...

Bir kaç maddede özetlersem;

  • Lisedeyken Halk Bankası'nda voleybol oynardım: olabildiğine sportiftim.
  • Aynada kendimi seyretmeyi sevmeye yetecek kadar hoş bir vücuda sahip idim.
  • Baklavalarım vardı yahu!
  • 1.88 boy ile beraber 79-80 kilo arasıydım; gayet iyiydi.
  • Sakatlandım; voleybol yalan oldu. Hayatımı etkilemiyor bileğim ama profesyonel spor imkansız:((
  • Üniversiteye başlayınca eski sevgilim basketbola döndüm. Sahada yarı çıplak yapılan maçlar kız arkadaşımı hayli gıcık ederdi:)))) "Giysene tişörtünü yaaaaaaa!!!!" :))
  • Öğrencilik iyice yapıştı üzerime; beraberinde tembellik, sağlıksız beslenme, düzensiz uyku vesair...
  • Baklavalar kayboldu önce:( (en çok onları özlüyorum)
  • Belim yanlardan dolmaya başladı.
  • Bunlara müteakip genel yağlanma...
  • Göbeğim var yahu! İlk başlarda sevimliydi ama şimdi kaldırıp masaya koyarım valla. Abartıyorum biraz tabii ki ama bilerek yapıyorum; müstehak bana.
  • Boyum hala 1.88. Fakat kilo 98-100. 20 kilo(yir-mi ki-lo diye vurgulayarak okuyunuz)
Uzunca bir süredir böyleyim aslında ama artık ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı. Aynaya bakamaz hale gelmeye ramak kaldı valla.

Bir kaç yıldır "böyle olmaz artık, spora başlamalıyım" mealli cümleler kurup duruyorum. Sanırım sonunda başladım:))

Bunu da maddeler halinde özetleyeyim;
  • Üniversite biter.
  • Yüksek lisansa başlarım Kayseri'de.
  • Kurulu hazır düzene konarım.
  • Tez danışmanım sevimli insan Ferhat hocamın evine:)))
  • Ziza, ben ve bir arkadaşımız daha Ferhat hocamla birlikte yaşıyoruz:))))
  • Kendisi Antalya'da görevli olduğundan ev bize kaldı:)
  • Sevimli hocamda da koşmakla bisiklet çevirmek arası bir hareket yaptıran şu adını bilmediğim aletten var.
  • Ayrıca Excercise Mat ve Dumbell'ları da var.
İki gündür o aleti kullanıyorum önce; ısınıyorum bir güzel. Sonra da serip matı alıyorum dambılları. Şu an kollarım, göğsüm ve karnım acıyor resmen. Eğer bu acılar geçene kadar - iki-üç gün kadar- dayanabilirsem bu iş olmuş demektir. Kararlıyım ama; baklavalar geri gelmeden, göğsüm şekle girmeden bırakmak yok. Yazın gerine gerine gezecem plajda; özledim yahu:)))

Başlıkda bahsettiğim düzen çabasının ilk adımı spor. Yavaş yavaş yeme-içme, uyku vakitleri falan derken bir düzen oturturum hayatıma herhalde; en azından öyle umuyorum:))) Bunlar olmasa bile baklavalar geri gelecek arkadaş; anlamam valla.:)))

1 Aralık 2008 Pazartesi

Sanki bi video gördüm:)

YouTube açılmış mı bana mı öyle geliyor?

İlk yasak zamanları PARDUS kullanmanın (tamam Linux kullanmanın) getirdiği zilyon tane avantajdan biriydi YouTube'a girebilmek. Fekat, bir şekil edip onu da yasaklamışlardı. İşte o sebeplen şimdiki YouTube'a girişimin sebebi PARDUS kullanıyor oluşum olamaz. Eeee, peki nasıl? Ben az önce YouTube'a girdim. Aha, tünel münel de yok valla. Hatta sign in bile yaptım. Rüya mı gördüm acaba?